Fark Yaratan Röportaj bölümümüzün altıncı konuğu 14. Sezon Fark Yaratanımız Oyun Atlası’nın kurucusu Gökçen Göksel. Gökçen, kültürel mirası gelecek nesillere aktarmanın yolunu geleneksel oyunlarda buldu ve Oyun Atlası'nı kurdu. Röportajda antik kentlerde keşfettiği oyunları arşivleyen ve çeşitli yaş gruplarına yönelik gerçekleştirdiği atölyelerde oyunların hikayelerini ve her yaşta oyun oynama hakkını yaygınlaştırmaya devam eden Gökçen Göksel’in çalışmalarını konuştuk.
Oyun Atlası’nın kurucusu olarak 7 Haziran’da kamuoyuyla paylaştığımız üzere 14. Sezon Fark Yaratanlarımızdan biri seçildiniz, tekrar Fark Yaratanlar ailemize hoş geldiniz. Ayrıca röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için de teşekkür ederiz. Henüz sizinle bu röportaj aracılığıyla yeni tanışacak olan okuyucularımız için kendinizden bahsedebilir misiniz?
Merhaba, çok teşekkürler öncelikle bana ve Oyun Atlası’na yer verdiğiniz için. Çok heyecan verici bir süreçti gerçekten. Bu ailenin bir parçası olduğum için ben de çok mutluyum. Kısaca kendimle ilgili şöyle diyebilirim; sokakta oyun oynayan ve akşam yemeğine kadar gününü arkadaşlarıyla dışarıda geçiren bir çocukluk geçirdim. Bunun yanında, ailem çok seyahat ederdi, yeni yerler keşfetmek zamanla bir tutkuya dönüştü benim için. Bu yüzden Seyahat ve Tur İşletmeciliği okumayı seçtim. Bu süreç yıllar içinde şekillenerek Oyun Atlası’na zemin hazırladı. Oyun Atlası ise antik ve geleneksel oyunların izini süren, yerinde araştırarak arşivleyen, oyunları yeniden tasarlayarak yaşatan, kültürel mirası oyun yoluyla aktaran bir sosyal girişim.
Okuyucularımızla Oyun Atlası’nın niçin kurulduğunu, hangi sorunlara çözüm üretmek üzere çalışmalar gerçekleştirdiğini paylaşabilir misiniz?
Oyun Atlası, seyahat etme tutkumun profesyonel mesleğime dönüşmesi ve çocukken sorduğum bu soruların peşine düşmemle ortaya çıktı diyebiliriz. Okuldayken “Gerçekten oyun oynamışlar mı?”, “Neler oynamışlar?” diye araştırmaya başladıkça kişisel bir merak olarak bu bilgileri toplamaya başladım, topladıkça hala bu kentlerde oyun kalıntıları olduğunu gördüm ve zamanla bu bölgeleri gezmeye başladım. Kişisel bir arşiv olarak bende birikmeye başladı. Aynı yıllarda sivil toplumla tanıştım ve gönüllülükten başlayıp profesyonel çalışmaya dönen 20 yıllık bu yolculuk bana tüm birikimlerimi aktarmak için gerekli deneyimi kazandırdı. Üzerine makaleler yazılmış, kitaplarda toplanmış bu bilgiler sadece yazılı kaynak olarak kalmasın; deneyime dönüştürülerek yerinde ziyaret edilebilir, oynanabilir ve yaygınlaştırılabilir bir forma dönüşsün istedim. Çeşitli atölye programları ile hem yetişkinlere hem de çocuklara eğlenceli ve öğretici birçok uygulama yapıyoruz. Oyunları yeniden tasarlayarak üretiyoruz. Kurumlara özel oyunlaştırılmış içerik hazırlıyoruz. Ülkemizin kültür kaynakları çok zengin. Ben de bu mirasın bir parçası olan oyunları ele alıp kültürel mirasın aktarımında bu şekilde bir fark yaratmak istedim.
Gittiğiniz antik kentlerde rastladığınız oyunları arşivleyerek bunların hikayelerini ortaya çıkarmak ve bu hikayeleri herkesin duymasının amaçlarınızdan biri olduğunu biliyoruz. Bu
oyunları nasıl keşfediyorsunuz?
Yıllar içinde biriktirdiğim makaleler, kitaplar, tezler, meslek profesyonelleriyle görüşmeler ve yazışmalar bir kaynak yarattı. Zaman içerisinde hangi dönemde, kentin hangi bölgesinde oyun olabileceğini veya hangi müzede hangi oyunların envanterde bulunabileceğini araştırmalar sayesinde öğrendim. Antik kentlere gidince önce bu bölgelere bakıyorum, uzmanlarla görüşüp kayıtlara geçmiş bir oyun çıkmış mı onu öğreniyorum ve sonrasında kaydediyorum, video ve fotoğraflarla belgeliyorum. Kazılar devam ettikçe yeni bilgiler de ekleniyor tabii. Bu zenginliği tabii ki herkesin öğrenmesini ve deneyimlemesini istiyorum. Herkes için oyun çok önemli bir bağ kurma aracı. Oyunla zenginleştirilmiş bir rotayla antik kenti gezmek, oyunları keşfetmek, kültürel mirasla bu şekilde tanışmak içlerindeki merak ve keşif duygusunu tetikliyor ve daha çok soru, daha çok ilgi olarak geri dönüyor. Kurulan bu bağ otomatik olarak koruma güdüsünü de devreye sokuyor. Çünkü yerinde görüp deneyimleyince bağ kuruyoruz. Bağ kurduğunuz zaman zarar vermeniz pek mümkün değil artık. Ağaçlara, antik kentlerdeki taşlara isimlerin kazındığını görürsünüz, iz bırakma yolunun başka türlü olması gerektiğini ancak doğa ve kültürle bağ kurdurarak yapabiliriz. O zaman içselleşiyor ve bilinçleniyoruz çünkü. Farkındalık kazandırmak çok önemli. Kızmak, ceza vermek sadece o anlık bir engelleme, sürdürülebilir bir yol değil. O yüzden çok küçük yaşlardan itibaren doğayla, sanatla, kültürle iç içe dahil olunan, deneyim odaklı içeriklerle büyümeliyiz.
Rastladığınız bu oyunlardan birinin hikayesini okuyucularımıza aktarmak ister misiniz?
Ben aşık kemiğinin hikayesini çok seviyorum. Aşık kemiği hayvanların diz eklemlerinde bulunan bir kemik. Tarih boyunca oyun, kehanet aracı ve ağırlık olarak kullanılmış. Heredot’un yazdıklarına göre, Lidya’nın başkenti, günümüz Manisa’sında uzun bir kıtlık (18 yıl) yaşanıyor. İnsanların bu kıtlıktan sağ kurtulabilmelerinin sebebi ise aşık kemikleriyle oyun oynayarak kendilerini oyalamaları. 1 gün yemek yiyorlar, 2 gün oyun oynuyorlar, kıtlık süreci boyunca bu tekrarlanıyor. Böylelikle, oyun vasıtasıyla zihinlerini meşgul ederek açlığa karşı stratejik bir karşı geliş yaratmış oluyorlar. Hatta “Benimle aşık mı atıyorsun?” sözü tam olarak bu aşık atma oyunundan geliyor. Sardes antik kentinden çıkıp Eskişehir’e geldiğimizde hayatta kalma mücadelesi birden yemek kültürüne dönüşüyor. Eskişehir’in meşhur met helvası, met oyunundan geliyor. Oyunun iki versiyonu var: biri çelik çomak gibi sopayla oynanan, diğeri de aşık kemikleriyle oynanan. Oyunu kaybeden kazanan tarafa bu helvayı kavuruyor. Yapımı saatler süren bu helva günümüzde hala mevcut, ama oyun artık oynanmıyor. Aşık zamanla günümüz zarına dönüşüyor. Kültür ve oyun ilişkisini anlatırken bu hikayeyi anlatmayı çok seviyorum. Aşık kemikleri birçok şehrin arkeoloji müzesinde sergileniyor, yerinde görmenizi isterim, ama internetten arattığınızda da erişebilirsiniz görsellerine.
Kültürel mirası korumak amacıyla çıktığınız bu yolda oyunun gücünü keşfederek bunu herkesin hayatına kazandırmak, kaybolmuş veya kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel oyunları yeniden hatırlatarak toplulukların birliktelik duygularını güçlendirmek üzere çalışmalar yürütüyorsunuz. Oyunun İzinde adını verdiğiniz atölyeler gerçekleştirerek unutulan oyunları yeniden canlandırmak üzere birçok yaş grubundan oyuna ilgi duyanları bir araya getirmek için çalışıyorsunuz. Bu atölyeler kapsamında neler yaptığınızı kısaca anlatır mısınız?
Bu toprakların oyun kültürünü ve bizim yaptığımız araştırmalar çerçevesinde bulduğumuz oyunları ve hikayelerini aktarıyoruz. Çocuklar ve yetişkinler için geliştirdiğimiz farklı içerikler var. Oyunun İzinde, Benim Antik Oyunum, Hafızayı İşlemek: Oyun gibi içerikleri farklı ama özü aynı atölyelerimiz mevcut. Geçmişten bugüne oyun yoluyla bir yolculuğa çıkıp sonunda kendi oyunumuzu tasarlayarak bitiriyoruz.
Okuyucularımız bu atölyeleri nereden takip edebilir, atölyeler herkese açık mı?
Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip ederek tüm güncel bilgileri öğrenebilirsiniz. Tüm mecralarda hesabımızın adı: @oyunatlasico. Atölyeler herkese açık, sizleri aramızda görmeyi çok isteriz.
Oyun Atlası, aynı zamanda geleneksel oyunları yeniden tasarlayarak yeni nesillere de bu oyunların ulaştırılması için çalışıyor. Yakın zamanda Fark Yaratanlar Destek Programı kapsamında bu ürünlerin çeşitliliğini artırmak ve herkes için erişilebilir hale getirmek üzere çalıştığınızı biliyoruz. Şu anda hangi oyunları, nasıl ve hangi malzemelerden üretiyorsunuz? Bizimle paylaşabileceğiniz örnekler var mı?
Atölyelerimizde yaygınlaştırma için kullandığımız oyunlarımız var, Fark Yaratanlar Programı sayesinde şimdi farklı ürünler geliştireceğiz. 9 Taş, Mangala gibi oyunlarımızı buldan kumaşlara pamuk ipliklerle nakışlatarak oyunları ömürlük ve sürdürülebilirlik çerçevesinde doğayla uyumlu bir şekilde ürettik. Bu ürünlerimizi sadece atölyelerimizde kullanıyorduk şimdi oyunlarımızı ürün olarak çeşitlendirerek satışa sunmayı planlıyoruz.
En sevdiğiniz oyunu sorsak hangisini paylaşırsınız ve neden en sevdiğiniz oyunun bu olduğunu paylaşabilir misiniz? Diğer yandan oyun sizin için neden bu kadar önemli?
Oyun tarihin, kültürün kendisidir. İklimlerin ve coğrafyanın birer yansımasıdır. Oyun kendini ifade etme biçimidir. Oyun kurulan bağlardır, bir araya gelmektir. Bireysel gelişime, toplumsal barışa katkı sunan çok önemli bir araç bence oyun. Olmadığı bir dünyayı düşünemiyorum. Ben kutu oyunlarını, araştırma, bulma iz sürme gibi oyunları çok severim. Strateji oyunlarından da hoşlanırım. En sevdiğim sokak oyunu renkli istop ve yakan top. Eğlence, heyecan, takım olmak, kazanmak için yeni renkler uydurmak ve renk isimleri bulmak çok hoşuma giderdi.
Çalışmalarınızda okuyucularımızın size destek olabileceği alanlar var mı? Oyun Atlası için, çalışmalarınıza katkı sunmak için neler yapabilirler?
Yaptığımız tüm faaliyetlerimizin sürdürülebilir olması için en önemli ihtiyaç tabii ki kaynak yaratmak oluyor. Faaliyetlerimizi kurumsal firmalar desteklerse daha çok kişiye ulaşmamıza, araştırmalarımızı devam ettirebilmemize ve ürün geliştirmemize imkân vermiş olurlar. Atölye programlarımıza destek olup daha çok öğrenciye ulaşmamızı sağlayabilirler. Okullar için geliştirdiğimiz oyunlaştırılmış müfredatı uygulayabilmemiz için kaynak yarabilirler. Kurumların oryantasyon veya eğitim içeriklerini oyunlaştırılmış içerik olarak geliştirebilir ve uygulayabiliriz. Bireysel destekler için zaman zaman gönüllü çağrısına çıkıyoruz. Örneğin, çeşitli uzmanlık alanlarında desteğe ihtiyacımız oluyor: sosyal medya yönetimi, grafik tasarım, atölyelerde gönüllü eğitmenlik gibi…
Okuyucularımıza iletmek istediğiniz son bir mesajınız var mı?
Oyun Atlası’nın web sayfası bir mektupla açılıyor. Her oyunun bir başlangıç noktası vardır diye başlayan… Sonunda logomuza atıfta bulunduğumuz bir labirent örneği var. Logomuz geçmişi ve bugünü birleştiren geometrik şekillerden oluşuyor tüm zamanların dili olan sembollerin bir araya gelişi ve aynı zamanda bir labirent oyunu, içinde kırmızı bir top var başlangıç noktasını da simgeliyor. O son bölümle bitirmek isterim;
“Daha da yakına gelip oyuna baktığımızda labirentin içindeki noktadayız. Her birimiz...
Sallanan, yuvarlanan, zaman zaman duvara çarpan ama her şeye rağmen yolunu bulup varış noktasına kavuşan...
Hayatta da oyunda da başlangıç noktalarından hareket ediyor, yolculuğun içinde edindiğimiz tüm deneyimleri, dengeleyerek özümüzü anlamaya çalışıyoruz.
Tıpkı labirent oyunun içinde çıkış yolunu bulmaya çalışan yoldan çıkmaması için de dengede yürüttüğümüz, bu kırmızı top gibi...
Bu yolculukta kendi gücünü ortaya çıkaran Oyun Atlası; oyunu merkezine alan, labirentin içinde kendi özünü arayan, ortak hafızamıza, oyun geleneklerimize, bu topraklarda hayat bulan oyun kültürüne, sahip çıkan, tarihin solgun sayfalarından çıkarıp hayat veren, tanık olan, dahil olan, yol açan, anlatan, herkesin hikayesidir.”
Oyun Atlası'nın tüm çalışmalarına https://www.instagram.com/oyunatlasico/ adresinden ulaşabilirsiniz.